Erich Fromm ve Umudun Devrimi

Kieran Durkin

Summary: Translated into Turkish by Sevil Kurdoğlu for Senkika.org here https://sendika.org/2020/12/erich-fromm-ve-umudun-devrimi-kieran-durkin-603984/# English original appeared in Jacobin on August 18, 2020, here https://www.jacobinmag.com/2020/08/erich-fromm-frankfurt-school-marxism-weimar-germany — Editors

Translated by
Sevil Kurdoğlu

Alman sosyalist düşünür Erich Fromm, Nazizm’in yükselişine karşı otoriteryen kültürün güçlü bir eleştirisini geliştirdi. Bugünün Sol’unun bu eleştiriden ve onun karanlık zamanlardaki cesur politik iyimserliğinden öğreneceği çok şey var

Alman sosyalist düşünür Erich Fromm haksız bir şekilde ihmal edilmiş birisidir, Max Horkheimer ve Theodor Adorno gibi Frankfurt Okulu’nda bir zamanlar birlikte olduğu meslektaşlarıyla kıyaslandığında kesinlikle öyledir. Fromm’un otoriteryen kültür analizi, Horkheimer ve Adorno’nun etkili teorilerine pek çok bakımdan daha başında bir alternatif sunar. Ayrıca, radikal sosyal değişim sorunuyla belirgin bir şekilde daha iyimser ve umutlu bir angajman ortaya koyar.

Eleştirel teori ve Frankfurt Okulu üzerine çalışmalar, Fromm’un 1939’da Frankfurt Okulu’ndan ayrılmasından sonra Max Horkheimer tarafından başlatılan trendi devam ettirerek, Fromm’un katkısını minimize etti. Bu da bize Frankfurt Okulu eleştirel teorisinin, Fromm’un düşüncesinin ciddi bir anlatımının ve onun otoriteryenizm eleştirisinin eksik olduğu, daha ziyade tek taraflı olan bir resmini bıraktı.

Fromm’un hikayesi bize gösteriyor ki, bir otoriteryen kültür eleştirisi, -genel nüfus içerisinde pasiflik ve tepki yönündeki eğilimleri saptayan eleştiri- bir yandan Marks’ın orijinal kapitalizm eleştirisinin optimizminin bir kısmını hala sürdürürken, merkezi hamlesini ve buradaki ve bu andaki politik eyleme doğru uyumunu muhafaza edebilir.

 

Erken yıllar

Fromm 1900 yılında, Frankfurt am Main’de, orta sınıf, ortodoks bir Yahudi ailede dünyaya geldi. Başlangıçtaki planı okuldan ayrılınca [İngilizcede ‘okuldan ayrılmak’tan kastedilen orta dereceli okulu bitirmek ya da terk etmektir. -ç.n.] Talmud* hocası olmaktı; ama babası onu Frankfurt Üniversitesi’nde hukuk okumaya ikna etti, bir seneden daha az bir zaman içinde dayanamayıp ayrıldı ve nationalökonomie (ulusal ekonomi) okumak üzere Heidelberg’teki Ruprecht Karl Üniversitesi’ne transfer oldu.

Heidelberg’de, Alfred Weber (Max’ın kardeşi), Karl Jaspers, Hans Driesch ve Heinz Rickert’in gözetiminde felsefe tarihi, psikoloji, sosyal ve politik akımlar ve Marksizm teorisi derslerini aldı. Fromm bu süre içinde, akademik çalışmanın yanında Talmud çalışmalarına da devam etti. Salman Rabinkov adlı romantik sosyalist Talmud hocası, üzerinde özellikle etkili oldu.

Max Horkheimer gibi, Fromm da bu erken yıllarda sosyalist politikaya doğrudan dahil olmaktan uzak durdu. Ne Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ne de Alman Komünist Partisi (KPD) üyesi idi. O sırada en kuvvetli ilgi alanı Yahudilik çalışmalarıydı.

Oldukça etkili olan Yahudi Eğitim Enstitüsü’nün (Freies Jüdisches Lehrhaus) kurulmasına yardım etti ve orada Franz Rosenzweig, Martin Buber, Gershom Schplen, Leo Babeck ve Siegfried Kracauer gibi isimlerle ders verdi. Ayrıca, gelecekteki karısı Frida Fromm-Reichman ile spesifik olarak Yahudi hastaların tedavisi için bir sanatoryum kurdu.

Fromm’un Marksizm’e olan ilgisi 1920’lerin ortalarından itibaren (Karl Korsch’un “Marksizm’in krizi” adını verdiği dönem) artmaya başladı, bu süreçte Berlin Psikoanalitik Enstitüsü’nde okudu. Bu sırada Yahudiliği reddetmiş olan Fromm, Wilhelm Reich ve Otto Fenichel’in de içinde olduğu ve psikanalizin fikirlerini sosyal sorunlara uygulamak düşüncesinde olan genç muhalif sosyalist düşünürlerin meydana getirdiği bir grubun üyesiydi.

Bu grup, Almanya’daki pek çok grup gibi, geniş bir işçi sınıfına ve örgütlü bir işçi hareketine sahip olmasına rağmen Almanya’da sosyalizmin o zamana kadar neden gerçekleşmemiş olduğunu anlamak istiyordu. Georg Lukasc ve Karl Korsch’un başlattığı “mekanik Marksizm” eleştirisinden etkilenerek sosyalizmin “sübjektif” diye adlandırabileceğimiz bariyerlerini tanımlamaya çalıştılar. Bu bariyerleri aydınlatmada psikanalizin önemli bir rol oynayacağına inanıyorlardı.

 

Frankfurt Okulu’na katılış

Bu dönemde Fromm, kendisi de sosyalizmin başarısızlıklarını anlamakta psikanalizin potansiyeline ilgi duyan Max Horkheimer ile tanıştı. Horkheimer, zengin bir iş adamının oğlu ve Karl Korsch’un eski öğrencisi olan Felix Weil tarafından 1923’te kurulmuş ünlü Frankfurt Sosyal Araştırma Enstitüsü’nün üyesiydi.

Her ne kadar Enstitü başlangıçta işçi sınıfı çalışmaları için ortodoks bir Marksist merkeze benziyorduysa da 1930’da Horkheimer direktör olduktan sonra, felsefe ve ampirik sosyal bilimleri, özellikle sosyolojik ve psikanalitik düşünceleri bir araya getirerek odağını kaydırmış oldu. Fromm, Horkheimer’ın girişimiyle Enstitü’ye katılmaya davet edildi, bu erken yıllarda Marksizm ve psikanalizin birleşiminin öncülüğünü yapan Fromm ve Horkheimer, Adorno’nun katılmasından çok önce, Enstitü’nün merkezi entelektüel kuvveti oldular.

Enstitü’de Fromm mavi ve beyaz yakalı Alman işçileri üzerindeki inovatif ampirik bir çalışmanın sorumluluğunu aldı. 3300 civarında işçiye dağıtılan ayrıntılı bir anketi kullanan çalışma, işçilerin psikolojik yapıları ile politik görüşleri arasındaki ilişkiyi analiz etmeyi amaçlıyordu. Anketin ortaya çıkardığı gibi, cevap verenlerin çoğunluğu partilerinin sol sloganlarına bağlılık duyuyor, ancak daha incelikle sorulmuş ve görünüşte politik olmayan sorulara sıra geldiğinde radikalizmleri oldukça zayıf kalıyordu.

Fromm’un vardığı sonuca göre katılanların kabaca %10’u “otoriteryen”, kabaca %15’i “demokratik/hümanist” ve geri kalan %75’i ikisinin arasında bir yerdeydi. Otoriteryen olanların gelecekteki bir faşist politik hareketi destekleyeceklerini, demokrat/hümanist olanların karşı durup muhalefet edecekleri tahmininde bulundu. Problem, eğer ortadakiler otoriteryenlere direnmekte psikolojik olarak hazırlıksız olursa, demokratik/hümanist olanlar otoriteryen %10’u yenmekte yeteri kadar kuvvetli olmayabilirdi.

Her ne kadar çalışma Weimar Almanya’sında İşçi Sınıfı başlığı altında 1980’lere kadar yayımlanmadıysa da (kısmen, çalışmayı müteakip Fromm’un Horkheimer’le ilişkisinin kopması nedeniyle) Nazi rejimi altında neyin ortaya çıktığına önemli bir ışık tuttu. Aynı zamanda da işçi sınıfının yaşam ve tutumuna dair Frankfurt Okulu geleneğinin içinden gelen ampirik bir çalışmanın nadir örneklerindendi.

1930’ların çoğu zamanı boyunca Fromm Enstitü’nün önemli bir parçası olarak kalmaya devam etti. Nazilerin iktidarı almasından sonra, Enstitü’nün yerleştiği Kolombiya Üniversitesi ile kişisel olarak iletişim kurarak transferini sağlamada büyük ölçüde sorumluluk aldı. Enstitü’nün devam etmekte olan otoriteryenizm çalışmasının ve 1936’daki Studien über Autoritaet und Familie’nin (Otorite ve Aile Üzerine Çalışmalar) merkezinde yer aldı; bu, Enstitü’nün daha ünlü olan Otoriter Kişilik adlı eserine yol açan bin sayfalık ilk rapordu.

Ancak, bu dönemde Fromm’un Sigmund Freud’u revize etmesi onu Horkheimer’a karşı yabancılaştırmaya başladı. Fromm psikolojinin anahtar probleminin bireylerin birbirleri ve etraflarındaki toplumla nasıl ilişkilendiği olduğunu ileri sürdü; bu, Freud’un teorisindeki gibi daha önceden belirlenmiş libidinal aşamalar (anal, oral, genital vb.) meselesi değildi. Horkheimer ve Adorno arasında gelişmekte olan entelektüel ilişki de bu yabancılaşma duygusuna katkıda bulundu. Fromm 1939’un sonuna doğru Enstitü’yü terk etti.

 

Özgürlük korkusu

Fromm, Enstitü’den ayrılmasından uzun olmayan bir süre sonra, Amerikan entelektüel sahnesine Özgürlükten Kaçış (1941) adlı eseriyle çıktı. Kitabın merkezi teması, Avrupa’nın siyasal özgürlüğün daha büyük reformlarına doğru (ve hatta sosyalizme doğru) yüzyıllar süren ilerlemesini faşizme teslim olarak kaybettiğiydi. Fromm, Nazizm’in Almanya’da nasıl tutunduğunu ve neden bu kadar çok bireyin Adolf Hitler’i desteklemeye geçtiğini açıklamak istiyordu.

Otoriteryen yönetimin insan temelini sağlayan, tabi olmak ve baskın olmak için çabalamayı birleştiren, “sadomazoşistik” veya “otoriteryen” karakter fikrini ileri sürdü. Fromm, (Hitler’in deli olduğu, takipçilerinin de onun aynısı olduğunu öne süren) saf psikolojik teorilere düşmeden, Nazizm’i sadece bir politik ve ekonomik olgu olarak resmeden basit açıklamaları aşmak istedi. Nazizm’i hem bir psikolojik hem de bir sosyoekonomik problem olarak anlamaya çaba gösterdi.

O zamanki pek çok Marksist analiz gibi, Fromm da alt orta sınıfa odaklandı. Geleneksel destekleri ve öz-saygı mekanizmalarını yok eden belirli sosyoekonomik ve politik değişimlerin derin bir psikolojik iz bırakmış olduğunu tartıştı. Bu değişimler tekelci kapitalizm ve hiper enflasyon karşısında bu sınıfın düşen statüsünü ve Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesini içeriyordu.

Fromm, Hitler’in derin endişe ve gücünü kaybetmiş olma hissinden yararlandığını tespit etti. Onun kuvvetliyi sevme ve zayıftan nefret etme sadomazoşistik mesajı (“doğuştan” Alman olanları evrimsel iskelenin tepesine çıkartan ırksal program bir tarafa) kitlevi temelde deneyimlenen tahammül edilemez sıkıntılardan bir kaçış aracı sağladı.

Özgürlükten Kaçış sadece bir Nazizm analizi değildi. Analizin tezinin merkezinde kapitalizmin (özellikle tekelci aşamasının) beslediği kendini “güçsüz ve yalnız, endişeli ve güvensiz hisseden” ve bu yüzden özgürlüğünü kuvvetli erkek liderlere teslim etme fikrini cazip bulan “bir kişiliğin gelişmesi” fikri vardı.

Fromm’un analizi bariz bir biçimde Birleşik Devler’de var olan faşizmin koşullarından bahsediyordu: Büyük Depresyon’un etkileri, giderek mekanize olan fabrika işi, politik propaganda ve reklamcılığın hipnoid biçimlerinin yaygınlığı ve bunların nüfusun önemli bir yüzdesinin psikolojik eğilim gibi gözüken “otomaton uyumluluk [conformity]” ile etkileşimi.

 

Piyasa oryantasyonu

Fromm, on dört yıl sonra, kapitalist ülkelerde hüküm süren yaygın, sosyal olarak kalıplanmış bir “normalliğin patolojisi”nin tespitini yapan Aklı Yerinde Toplum(1955) ile sosyal uyumluluk temasına geri döndü. Aklı Yerinde Toplum, Fromm’a göre kitlesel tüketici kapitalizmin bürokratik bir biçimi olan yirminci yüzyılın ortalarındaki Amerikan toplumunun uzun bir eleştirisine girişti.

Fromm, bu eleştirinin bir parçası olarak, Amerikan toplumundaki yeni baskın kişilik tipini tarif etmek için “piyasa oryantasyonu” fikrinden yararlandı. Bu, açıktır ki, insanların kendilerine ve kendi güç ve kapasitelerine yabancılaştıkları düşüncesi ile, Marksçı yabancılaşma fikrinin yönü başka tarafa kıvrılmış bir uzantısıydı. Fromm için, “piyasa oryantasyonu”, insanların kendilerini ve diğerlerini metalar (sözcüğün kendi anlamıyla piyasaya sürülen şeyler) olarak deneyimledikleri bir var olma tarzına işaret ediyordu.

Aklı Yerinde Toplum, diğer Frankfurt Okulu teorisyenlerinin işçi sınıfının kapitalist topluma entegrasyonu üzerine vurgusuyla belirli bir yakınlık gösteriyordu. Ama Fromm’un çalışmasının, değişim için olasılıklar bakımından (böyle bir değişimin sorumlusu olacak belirli bir öncüyü tanımlamamış olsa da) daha büyük bir anlamı vardı. Fromm, Marcel Barbu’nun Boimandau’daki saat koruyucusu fabrikası gibi, komüncü çalışma pratiklerinin uzun bir analizi de dahil olmak üzere pratik alternatiflere önemli bir yer ayırdı.

Aklı Yerinde Toplum Marksist projenin [bazı] yönlerinin eleştirisi bakımından da kayda değerdir, özellikle geleneksel devrim kavramının. Fromm, Komünist Manifesto’nun sonundaki beyanda, “işçilerin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeylerinin olmadığı”nı ileri süren beyan, derin bir yanlış olduğuna inanıyordu. Zincirleriyle beraber kaybedecekleri başka bir şey daha vardı: o zincirleri taşımakla başlayan bütün irrasyonel ihtiyaçlar ve tatminler.

Fromm, genişletilmiş bir devrim kavramına ihtiyaç duyduğumuzu tartıştı: sadece dış bariyerler değil fakat içsel, sübjektif bariyerler anlamında da. Böyle bir kavram, cinsiyetçilik, ırkçılık, milliyetçilik gibi sadomazoşist tutkuları ve yeni toplum bağlamında illa hemen yok olmayacak bireysel ve sosyal karakterdeki diğer sakatlıkların da köküne işaret edecektir.

 

Kapitalizm ve sevgi

Fromm, gerçek bir hümanist sosyalizme karşı sübjektif bariyerlerin analizine, belki de en iyi bilinen çalışması Sevme Sanatı’yla (1956) devam etti. “Kapitalist toplumun altında yatan ilke ve sevgi ilkesi arasında” derin bir bağdaşmazlık olduğunda ısrarlıydı.

Dolayısıyla, sevginin eleştirisi (ki, Fromm için, onun romantik görünümleri ile sınırlı değildir) aynı zamanda ancak daha insani bir toplumda gerçekleştirilebilecek olan sevginin samimi biçimlerini engelleyen kapitalizmin ve bunu hangi yollarla yaptığının da eleştirisidir. Fromm sevgi ve dürüstlüğün mevcut toplumdaki olasılığının koşullarını analiz etmeli ve onları kuvvetlendirmeyi amaçlamalıyız talebinde bulundu.

Fromm, 1950’lerde, Amerikan Sosyalist Partisi-Sosyal Demokratik Federasyon’una (SP-SDF) katıldı ve programını etkilemeye çalıştı. Bunun sonucunda çıkan ve İnsan Başarsın (1958) adıyla yayımlanan belge, Fromm’un “radikal hümanizm” dediği kendine özgü Marksizm’ini ortaya koyuyordu. Metin SSCB’deki “vulgarlaştırılmış, çarpıtılmış sosyalizm”in eleştirisi ile doluydu.

Fromm’un onun yerine önerdiği, sosyalizmin insanı merkeze koyan demokratik, hümanist biçimiydi. Ekonomik, sosyal, eğitim ve politika alanlarında taban örgütlerinin katılımını artıran önerileri de içeren bir dizi kısa ve orta vadeli hedeflerle bitirdi. Horkheimer ve Adorno’nun örgütlü politikadan giderek uzaklaştıkları bir zamanda, Auschwitz’in gölgesinde, Frankfurt Okulu’ndaki düşünürlerin belki de en Yahudisi olan Fromm oraya doğru kayıyordu.

1960’lara kadar bu yolda devam etti. Soğuk Savaş sırasında tek taraflı bir silahsızlanmaya doğru kayışı etkileme niyetindeki İnsan Başarabilir mi? (1960) Sovyet Komünizmi’nin bir analiziydi. Fromm’un uzun Stalinizm ve post-Stalinist Kruşçevizm eleştirisi aynı zamanda Sovyet ve Amerikan sistemleri arasındaki idari ve bürokratik benzerlikleri vurguluyordu. Fromm’un metni Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki sömürgecilik karşıtı devrimlere, onları onaylayarak referans veriyor ve Batılı ikiyüzlülüğe keskin sözlerle karşı çıkıyordu.

 

Marx’a dönüş

Fromm, Marx’ın İnsan Kavramı’nda (1961) Marx’a doğru geriye döndü. Kitap, Marksist hümanizmin anahtar referans noktası olan, Marx ve felsefesi üzerine birkaç kısa makalenin önsözünü meydana getirdiği Marx’ın 1844 Ekonomik Ve Felsefi Elyazmaları’nın tam metnini içeriyordu. Fromm, Marksizm’in Sovyet ve Çin komünizminin çarpıtmalarından temizlenmiş, “yeni bir hümanizm” olarak orijinal biçimini restore etmeyi amaçlıyordu.

Marx’ın İnsan Kavramı, Marksizm’in ABD’de popülerleşmesine katkıda bulundu ve o zamanlarda İngilizce konuşan dünyada hâkim olan Marx’ın düşüncesine dair bazı yanlış anlaşılmalara karşı çıktı. Rus-Amerikan Marksist Raya Dunayevskaya’ya yazdığı bir mektupta, kendisinin Marx anlatımının “fazlasıyla soyut” olduğunu kabul etti. Bununla beraber, Fromm’un angajmanının Marx’ın eserlerinin tümüyle olduğu dikkate değerdir. Fromm, Fransız Marksist filozof Althusser gibi isimlerin öne sürdüğü “erken Marx” ve “geç Marx” arasındaki keskin ayrılık fikrini reddediyordu.

Fromm’un Marx ile yenilediği angajmanı 1962’de yayımlanan Yanılsama Zincirlerinin Ötesinde kitabıyla devam etti. Bu kitapta Fromm sosyal karakterin Freudcu-Marksist sosyal-psikolojik teorisini daha da geliştirdi. Bu, Marx’ın eserlerindeki kabul edilmemiş/atlanmış psikolojik içgörüleri öven, Marksist ideoloji teorisini desteklemeye yönelik bir teşebbüstü. Fromm, Marx’ı “Freud’dan çok daha büyük derinlik ve kapsama” sahip bir düşünür olarak açıklıkla takdir ederken, kendi projesindeki merkeziliğinin altını çiziyordu.

Fromm, Sosyalist Hümanizm: Bir Uluslararası Sempozyum’un (1965) yayımlanmasında da başı çekti. Raya Dunayevskaya ve Polonyalı Marksist Adam Schaff ile çalışarak, büyük ölçüde Doğu Avrupa’dan (Yugoslav Praksis Okulu’ndan pek çok kişi) ama Afrika ve Hindistan’dan da gelen, Marksist ve sosyalist hümanistlerden oluşan küresel bir koalisyonu bir araya getirdi. Katkı verenler arasında Herbert Marcuse, Karel Kosik, Gajo Petroviç, Mihailo Markoviç, Leopold Senghor, Ernst Bloch, Maximillien Rubel ve Dunayevskaya ile Adam Schaff’ın kendileri de vardı.

 

Politika ile uğraşmak

Daha çok Meksika’da yaşamasına rağmen, Fromm takip eden yıllarda Amerikan solunda önemli bir figür olmaya devam etti. Vietnam Savaşı’nı eleştirmeyi reddeden Adorno ve Horkheimer’in aksine, Fromm savaşa karşı açıktan ve sesli bir tavır aldı. Üniversite kampüslerinde pek çok konuşma yaptı ve hatta Demokratik Parti ön seçimlerinde Senatör Eugene McCarthy’nin Lyndon Johnson’a açtığı savaşa karşı meydan okumayı desteklemek için konuşmalarını yazdı.

Bu görevin bir parçası olarak, Fromm, aslolarak Aklı Yerinde Toplum’da özetlenenlere benzer, kitlevi bir halk hareketinin temelini oluşturabilecek olan, bir dizi demokratik ve tabandan gelen hareketi tanımlayan uzun bir “Politik Alternatifler Memorandumu” taslağını kaleme aldı. McCarthy’nin başarısız olan başkanlık adaylığından sonra Umudun Devrimi (1968) adıyla basıldı.

Kendini, eski dostu Herbert Marcuse de dahil olmak üzere, sosyal demokratik reformizmle eleştirenlere karşı kararlılıkla savundu. Marcuse’ün 1964’te çıkan Tek Boyutlu İnsan kitabındaki eleştirel teori anlatımının belirgin umutsuzluğuna gönderme yapan Fromm, “eğer şimdi ile gelecek arasındaki atılması gereken adımlara kafa yormuyorsanız, radikal ya da değil politikayla uğraşmıyorsunuz” dedi.

Geç 1960’lardan itibaren, bir dizi kalp krizinden sonra, Fromm’un politikayla angajmanı gevşedi ve enerjisi daha çok akademik meselelere döndü. O halde bile, Fromm sol ile ilişkilerini kesmedi. 1973’teki kitabı İnsanın Yıkıcılığının Anatomisizamanın insan doğasına ait akademik tartışmalarını ele alır, insan doğasında saldırganlık ve paragözlük olduğunu savunan görüşe bunun neoliberal çağın entelektüel payandası olacağını söyleyerek karşı çıkar.

Fromm’un son sosyal ve politik yazılarını içeren kitabı Sahip Olmak veya Olmak?(1976), Meksika’dan Avrupa’ya döndükten sonra çıktı. Marx’ın Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları tartışmasını tekrar ele aldı, onunla kapitalizmin yıkıcılığını birleştirerek Avrupa’daki Yeşiller hareketinin ortaya çıkmasına yardımcı oldu. Bir kere daha pratik ekonomik, sosyal ve politik reformlar için yaptığı çağrının metnini kaleme aldı, bu sefer, gördüğü şeyin, “kapitalizmin hızla artan düşüşü” olduğunu söyleyerek Marx’a daha da yaklaştı.

 

Zamanımızın düşünürü

Hayatının sonuna doğru yazdığı ve Max Horkheimer hakkındaki birkaç yorumundan birinde, Fromm “eleştirel teori”nin doğasının ne olduğu hakkındaki düşüncesine dair bir ipucu verdi:

“Bildiğim kadarıyla, her şey bir aldatmacadır, çünkü Horkheimer Marx’ın teorisi hakkında … konuşmaktan korkuyordu. Marx’ın teorisi dememek için genel Ezopçu dil kullandı. Horkheimer ve Adorno’nun keşfi olan eleştirel teorinin arkasındaki her şey bundan ibarettir.”

Horkheimer’ın tersine, Fromm 1950’ler, 60’lar ve 70’lerdeki işçi hareketi dalgalarına yetersiz bir dikkat gösterdiyse de Fromm faşizmin yükselişini sosyalist projenin nihai yenilgisi olarak görmedi. Tersine, faşizm deneyimi Fromm’u sol kanat politika biçimleriyle daha derin bir angajmana teşvik etti ve Marx’a dönüşteki niyet Sol’un kitlevi bir canlanmasına yardımcı olmaktı.

Pek çok bakımdan, Fromm zamanımıza en uygun Frankfurt Okulu düşünürüdür. Onun vizyonu ekonomi, kültür ve insan duygularının birbirleriyle ilişkisine dikkat eder ve hem de melankolik geri çekilme ve şematik determinizmin hatalarından kaçınır. Analizinin önüne anın geriye doğru ve gerici eğilimlerini koyarken, diğer yandan da elle tutulur ilerleme yollarını tanımlama arayışındaydı.

Tehlikeli bir alana doğru hızla ilerleyen bir politik bağlamda, Büyük Depresyon kadar derin olmakla tehdit eden bir resesyonla, otoriteryenizmin tehlikelerini önemsemeyen bir sosyalist açıklama onu bizim kaçınılmaz kaderimiz olarak sunan bir açıklama kadar sorumsuzluk olacaktır. Tam da burada, Erich Fromm bize, Marx’ın hümanizmiyle angajmanı yoluyla olduğu kadar, hala pek çok değerli dersler sunmaktadır.

*Yahudilikte dini yasa ve geleneğe dair yazıların bir araya getirildiği kutsal kitap.

Kieran Durkin York Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve Kaliforniya Santa Barbara Üniversitesi’nde ziyaretçi akademisyendir.

[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Sevil Kurdoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

LEAVE A REPLY

Your email address will not be published. Required fields are marked *

0 Comments

FROM THE SAME AUTHOR